Bir Siyaset Bilimcinin Gözünden: Gücün, Toplumun ve Bir Gülün Hikâyesi
Toplumları anlamak için bazen seçim sonuçlarına, bazen de bir şehrin sembollerine bakmak gerekir. Çünkü semboller, iktidarın ve ideolojinin en sessiz ama en güçlü dilidir. “Isparta’ya ilk gülü kim getirdi?” sorusu, yüzeyde bir tarih merakını çağrıştırır; ancak derinlerde, güç ilişkilerinin, kurumsal dönüşümün ve toplumsal katılımın izlerini taşır. Bu yazıda, gülün Isparta’ya gelişini yalnızca bir tarımsal hikâye olarak değil, bir siyasal süreç olarak okuyacağız.
—
Bir Gülün Politik Anlamı: Sembollerden İktidara
Her sembol, iktidarın bir aracıdır. Gül, tarih boyunca hem iktidar estetiğini hem de toplumsal kimliği temsil etmiştir. Osmanlı saray bahçelerinde güller, düzenin ve zarafetin sembolüydü; Cumhuriyet döneminde ise üretim, kalkınma ve modernleşme ideolojisinin bir göstergesine dönüştü.
Isparta’ya ilk gülün, 19. yüzyılın sonlarına doğru Bulgaristan göçmenleri tarafından getirildiği söylenir. Ancak bu tarihsel bilgi, sadece bir başlangıçtır. Asıl mesele, bu küçük bitkinin kısa sürede bir iktisadi düzen ve kurumsal kimlik yaratmasıdır.
Bir siyaset bilimci için burada temel soru şudur:
> “Bir gül, bir şehirde nasıl bir iktidar ilişkisi kurabilir?”
Yanıt basit değildir. Gül, yalnızca ekonomik değer değil; yerel kimlik, kültürel sermaye ve hatta siyasi aidiyet üretmiştir.
—
Kurumsallaşma Süreci: Gülün Devletle Dansı
Modernleşme ve Tarım Politikaları
Cumhuriyet’in ilk yıllarında, devlet tarımı sadece bir üretim alanı değil, vatandaşlık bilincinin inşa edildiği bir kurum olarak gördü.
Gül, bu yeni tarımsal ideolojinin simgesine dönüştü. Isparta’da kurulan Gülbirlik gibi kurumlar, hem ekonomik kalkınmayı hem de kurumsal vatandaşlık anlayışını güçlendirdi.
Bir gül tarlasında çalışan kadın da, o tarlayı süren erkek de artık yalnızca üretici değil; ulusun yeniden yapılanmasında birer özneydi.
Bu anlamda gül, devlet-toplum ilişkisinin mikro laboratuvarı hâline geldi.
Yerel Güç ve Ulusal İdeoloji
Isparta’daki gül üretimi, kısa sürede yerel bir girişimden ulusal bir stratejiye dönüştü. Devlet, bu üretimi destekledi; ancak her destek, bir güç denetimi anlamına da geliyordu.
Gül yağı ihracatı, yalnızca ekonomi politik bir mesele değil; aynı zamanda Türkiye’nin dış politika kimliğinde “yumuşak güç” unsuru hâline geldi.
Bir başka deyişle, bir gülün kokusu, bazen parlamentodan daha etkili bir diplomatik araç olmuştur.
—
Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Güç ve Katılımın Dengesinde Kadınlar
Erkekler: Strateji, Planlama, Üretim
Gül üretiminde erkekler genellikle “stratejik işlevlerin” başındadır. Fabrika yönetimi, ihracat anlaşmaları, kooperatif politikaları — bunlar güç ve planlama gerektiren alanlardır.
Bu roller, toplumsal olarak erkekliğe atfedilen rasyonalite ve kontrol ilkeleriyle örtüşür.
Kadınlar: Emek, Katılım, Dayanışma
Kadınlar ise gül hasadında ön plandadır. Sabahın ilk ışığında başlayan toplama süreci, dayanışmanın en somut hâlidir. Kadınlar, katılımcı demokrasinin görünmeyen temsilcileridir; çünkü üretim sürecinde rekabet değil, paylaşım ve destek ön plandadır.
Bir kadının ellerinde toplanan gül, sadece çiçek değildir; o, ekonomik üretimin ve toplumsal dayanışmanın sembolüdür.
Bu yönüyle Isparta’daki gül üretimi, toplumsal cinsiyetin politikleştiği bir alandır.
—
İdeoloji, Vatandaşlık ve Gülün Kamusal Anlamı
Bir ideoloji, gündelik yaşamın sembollerinde kök salar.
Gül, Isparta’da bir ekonomik ürün olmanın ötesine geçip bir kamusal aidiyet yaratmıştır. Şehir, bu kimlikle tanımlanır; tıpkı bir ulusun bayrağı gibi, gül de bir ortak sembolik sermayedir.
Vatandaşlık bilinci, yalnızca yasalarla değil; ortak üretimle, ortak gururla inşa edilir. Isparta halkı için gül, bu bilincin kokulu hâlidir.
Bir şehrin simgesi olan gül, aynı zamanda onun siyasal hafızasıdır.
—
Sonuç: Bir Gülün Gücü
Bir siyaset bilimci için “Isparta’ya ilk gülü kim getirdi?” sorusu, aslında başka bir sorunun maskesidir:
> “Bir sembol, bir toplumu nasıl dönüştürür?”
Gülün hikâyesi, küçük bir çiçeğin nasıl bir ideolojiye, bir kimliğe ve bir güce dönüşebileceğinin öyküsüdür.
O hâlde şu soruları sormak gerekir:
– İktidar, bazen bir gül kadar narin olabilir mi?
– Kadınların emeği olmadan, bu simge bu kadar kalıcı olabilir miydi?
– Gülün kokusuna sinen güç, hâlâ demokratik mi, yoksa merkezî mi?
Bu soruların yanıtı, belki de hâlâ Isparta’nın sabah çiğinde, toprakla temas eden bir elin sessizliğinde gizlidir.