Gözün Biri Büyük Biri Küçük Neden Olur? Tarihin Aynasında Asimetri ve Dönüşümün Hikâyesi
Bir Tarihçinin Samimi Girişi: Geçmişin Gözleriyle Bugüne Bakmak
Geçmişi anlamaya ve bugünün karmaşık dengelerini çözmeye çalışan bir tarihçi olarak, bazen en küçük ayrıntılarda bile büyük anlamlar ararım. “Gözün biri büyük biri küçük neden olur?” sorusu, ilk bakışta biyolojik bir merak gibi görünür. Ama dikkatle bakıldığında, bu soru tarih boyunca süregelen dengesizlik, iktidar ve dönüşüm hikâyelerini hatırlatır.
İnsanın yüzünde başlayan asimetri, aslında toplumların ve çağların da simgesidir: hiçbir dönem tam simetrik, hiçbir güç tamamen eşit olmamıştır.
Tarihin Asimetrisi: Güç, Denge ve Dönüşüm
Tarih, büyük ve küçük gözlerin hikâyesidir. Bir göz büyür, çünkü dünyayı izler, yönlendirir, denetler. Diğeri küçülür, çünkü bastırılır, görmezden gelinir ya da gölgelere çekilir.
Antik uygarlıklardan bu yana, iktidarın gözü hep daha “büyük” olmuştur. Eski Mısır duvar resimlerinde firavunların gözleri halktan daha belirgin çizilmiştir — çünkü onlar “her şeyi gören” tanrısal varlıklar olarak betimlenmiştir.
Bu görsel vurgu, gücün temsilidir: birinin bakışı dünyayı şekillendirir, diğerinin bakışı ise yönlendirilir.
Peki, bugünün dünyasında farklı mı?
Görsel medyanın ve dijital gözetimin çağında, yine bazı gözler büyümekte, bazıları küçülmektedir. Sosyal medya devlerinin ve devletlerin gözü, bireyin gözünü gölgede bırakmıştır. Tarih, bu dengesizliğin sadece biçim değiştirdiğini söyler.
Asimetri Bir Kusur Değil, Bir Hikâyedir
Bir tarihçi için asimetrinin anlamı basit bir “kusur” değil, bir dönüm noktasıdır.
Her büyük dönüşüm, bir tarafın diğerinden “daha fazla” görmesiyle başlar.
Orta Çağ’da ruhban sınıfının bilgiye sahip olması, halkın “görme” yetisini sınırlamıştır. Bu dönemde bilmek, görmekle eşdeğerdi. Rönesans’la birlikte bu dengesizlik kırılmış; insan yeniden “görme hakkını” kazanmıştır. Leonardo da Vinci’nin anatomi çalışmaları, perspektifin keşfi, insanın yüzüne — dolayısıyla gözlerine — bakışımızı değiştirmiştir.
Tıpkı yüzümüzdeki gözler gibi, toplumlar da tarih boyunca denge aramıştır. Bir tarafın büyümesi diğerinin küçülmesiyle sonuçlanırsa, tarih kırılır. Fransız Devrimi, bu kırılmanın en güçlü örneklerinden biridir. Aristokrasinin gözü büyüdükçe, halkın gözünden ışık çekilmişti. Devrim, o dengeyi yeniden kurma çabasıydı.
Toplumsal Gözün Anatomisi: Görmek ve Görülmek Arasındaki Denge
Tarih, sadece olayların değil, bakışların da tarihidir.
Toplumlar neyi görür, neyi görmekten kaçınır?
Bir ulusun gözü, kendi kimliğini nasıl şekillendirir?
Bu sorular, bireyin gözündeki asimetriyle benzerlik taşır. Çünkü toplumsal görme biçimleri de eşit değildir.
Bir yanda görkemli kent merkezleri, diğer yanda unutulmuş köyler…
Bir yanda parlayan ekranlar, diğer yanda görünmez emekçiler…
Modern çağın “büyük gözü”, medyanın, reklamın ve siyasetin gözüdür.
Ama küçük göz hâlâ vardır — sessiz, gözlemci, sorgulayıcı.
Tarihin ilerleyişini sağlayan da bu küçük gözdür; çünkü o, fark eden, hatırlayan ve direnendir.
Geçmişten Günümüze: Asimetriyle Barışmak
Gözün biri büyük biri küçük olduğunda, bu sadece fiziksel bir farklılık değil, dengenin hatırlatıcısıdır.
Tarih boyunca hiçbir uygarlık kusursuz bir simetriye ulaşamamıştır.
Ancak her asimetri, bir yenilenme çağrısı taşır.
Bugün yüzümüzdeki küçük farklar, insanlığın büyük çeşitliliğinin birer aynası gibidir.
Bu fark, hem biyolojik hem de kültürel anlamda bizi benzersiz kılar.
Tarihin gözleri bize şunu öğretir:
Biri daha çok görüyorsa, diğeri daha derin görür.
Büyüklük her zaman üstünlük değildir; bazen küçük olan, hakikate daha yakındır.
Öyleyse kendimize şu soruyu sormak gerekir: “Tarih boyunca büyük gözü izledik, peki küçük gözün gördüklerini duymaya hazır mıyız?”